CHP Sözcüsü Faik Öztrak, MYK toplantısının ardından parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Öztrak, şunları söyledi:
“Sözlerime, Japonya’da ev sahibi takımı yenerek 2024 Paris Olimpiyatları’na katılmaya hak kazanan A Milli Kadın Voleybol Takımımızı kutlayarak başlamak istiyorum. Filenin Sultanları’nın olimpiyatlarda da ülke olarak göğsümüzü kabartacaklarına, yeni başarılara imza atacaklarına yürekten inanıyoruz. Yine Sırbistan’da düzenlenen 2023 Dünya Güreş Şampiyonası’nda sporcularımız, aldıkları madalyalarla bizleri gururlandırdı. Her birini ayrı ayrı kutluyoruz.
AZERBAYCAN’IN ANTİTERÖR OPERASYONU
Bugün MYK’mızın gündeminde, son iki yıldır hükümetin faiz konusunda bel kıran dönüşlerinin ekonomiye etkisi, milletimizi ezen enflasyon ve işsizlik, hayat pahalılığı ve açlık, hükümetin sürekli oyalayıp enflasyon canavarına yem ettiği emeklilerimiz, borcu borçla çevirerek günü kurtarmaya çalışan vatandaşlarımızın kredi ve kredi kartı faizlerinin artmasıyla yaşadığı sıkıntılar, ülkemizin sessiz istilası anlamına gelen sığınmacı meselesi, hükümetin ülkeyi yönetememesinin sebep olduğu çürüme vardı.
MYK toplantımızda ayrıca, Karabağ’daki gelişmeleri de dikkatle değerlendirdik. Türkiye ve Azerbaycan aynı anda çarpan tek yürektir. Uluslararası hukuka göre, Karabağ’da Azerbaycan egemenliği meşrudur. Azerbaycan’ın bu süreçte, sivillere zarar gelmemesi için gösterdiği özen ve barışı tesis etmeye yönelik söylemleri takdire şayandır. Azerbaycan’ın Karabağ’da düzenlediği terörle mücadele operasyonunun bölge barışına katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu mücadelede şehit olanlara Allah’tan rahmet diliyoruz.
‘ÇAKMA EKONOMİST’ ÇARK ETTİ’
Siyasetçiler, yöneticiler hep birkaç adım sonrasını düşünmek zorundadır. Vatandaştan yetki alanların, insanların umutlu, mutlu, huzur içinde yaşadığı bir ülke için en iyisini yapma mecburiyeti vardır. Hiçbir millet umutsuzluk içinde yaşayamaz. Umutsuzluk toplumları çürütür. Yönetenler, günü birlik politikalarla, hamaset dolu sözlerle yarının sorumluluğundan kaçamazlar. Ülkemiz maalesef tam da böyle bir anlayışın elinde yönetilmiyor, çürüyor. Erdoğan’ın burnunun dikine giderek ilk faiz indirimini yapmasının üzerinden tam 2 yıl geçti. Mayıs ayındaki seçimlerin ardından ‘çakma ekonomist’ çark etti. Hem de ne çark! Ekonomiyi, daha önce dolandırıcı ilan ettiği bakanla, ABD’den ithal ettiği Merkez Bankası başkanına bıraktı. Onların da ilk işi, Erdoğan’ın izlediği politikaları irrasyonel ilan etmek oldu. Seçimden önce yüzde 8 buçuk olan politika faizini, 3 ayda dörde katladılar. Erdoğan’ın faiz macerası, arkasında devasa bir enkaz bıraktı.
ABD’DEKİ BM KONUŞMASINA ELEŞTİRİ
Daha üç yıl önce yüzde 19 olan politika faizi, şimdi yüzde 30.8 lira 65 kuruş olan bir doların değeri şimdi 27 lira 20 kuruş. Yüzde 19 olan enflasyon, şu anda yüzde 50. Dahası, Erdoğan’ın seçim öncesinde, ‘Yıl sonunda yüzde 20’ler seviyesinde olacak’ dediği, millete söz verdiği enflasyonun yıl sonunda yüzde 65 olacağını da OVP’de kabul etti. Ancak bu tablonun müsebbibi Erdoğan, ABD’de yine sorumluluktan kaçmaya başladı. Enflasyonun ‘dünyanın sorunu’ olduğunu anlattı, tabii Türkiye’nin neden enflasyonun şampiyonlar liginde, dünyada ilk beş ülkeden biri olduğunu anlatmadı. Bizdeki aylık enflasyonun neden dünyadaki 140 ülkenin yıllık enflasyonundan daha fazla olduğunu, bunun kimin eseri olduğunu da açıklamadı. Dünyada gıda fiyatları düşerken bizde neden sürekli arttığından, gıda enflasyonunda neden dünya dördüncüsü olduğumuzdan, ülkemizde yaşanan çocuk açlığından hiç söz etmedi. Kendi politik hataları nedeniyle Türkiye’nin nasıl Dünya Sefalet Endeksi’nde, ilk 40’a giren tek OECD üyesi ülke haline geldiğini, ülkeyi Sefalet Endeksi’nde Sudan ile Surinam arasına nasıl sıkıştırdığını da anlatmadı. Bu verimli topraklarda, bu genç nüfusumuzla G20 ülkeleri arasında Arjantin’le birlikte, neden Sefalet Şampiyonu olduğumuzdan ise hiç söz etmedi.
‘ENFLASYON ERDOĞAN’IN EV YAPIMI KRİZİNDEN DOLAYI’
Herkes biliyor, bizdeki enflasyon dünyadan falan değil, tamamı Erdoğan’dan. Erdoğan’ın, ev yapımı krizi yüzünden. Şimdi Erdoğan, ABD’de yeni vitriniyle birlikte, 2024’ün ilk çeyreğinde enflasyonu düşüreceklerini anlatıyor. Beyefendi, 2023’ü gözden çıkarmış, önümüzdeki yıla randevu veriyor. Arkadaşlarının başarılı olacaklarını söyleyerek sorumluluğu onlara yıkıyor, yeni çarklara ve kaçışlara zemin hazırlıyor. Saray ve şürekası ekonominin ayarlarıyla öyle bir oynadılar ki artık ekonomi ayar tutmuyor. Faizlerin seçimden sonra dörde katlanmasına, Merkez Bankası’nın arka kapısından döviz satışının sürmesine rağmen paramız pul olmaya, enflasyon azmaya devam ediyor. Merkez Bankası, hafta içinde politika faizini yüzde 25’ten yüzde 30’a yükseltti. Böylece seçimlerden sonra politika faizi, toplam 21 buçuk puan birden arttı. Merkez Bankası’nın kısa vadeli faiz haddinin yüzde 30’lara çıktığını, en son 2003 yılının Ekim ayında, yani tam 20 yıl önce görmüştük. Merkez Bankası’nın piyasaya borç verme faizi yüzde 31 iken İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) enflasyonu yüzde 20,3 idi. Dolar kuru da o gün 1 lira 40 kuruştu. Bugün, MB’nin politika faizi yine yüzde 30 ama gerçekleşen İTO enflasyonu yüzde 74, 1 dolar da 27 lira 20 kuruş. Bu, işlerin nasıl raydan çıktığını açık seçik ortaya koyuyor.
‘İÇ BORÇ’ VE ‘FAİZ’ KONUSU…
Bu kadar faiz artırıyorlar, dolar da enflasyon da artık tınmıyor. Bunun sarayın güven vermeyen siyasetinden kaynaklandığının tüm dünya farkında. Erdoğan, daha mayıs ayındaki seçimden hemen önce, ‘Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece, faiz yükselemez, faiz devamlı düşecektir. Göreceksiniz, enflasyon da faizle beraber düşecek’ diyordu. Sonuç, tam tersi oldu. Faiz de enflasyon da uçtu. Tarihimizde ilk kez devletin iç borcu için ileride ödeyeceği faiz, borcun anaparasını aştı. Bütçenin faiz giderleri şaha kalktı. 1975-2002 döneminde bütçeden her gün yapılan faiz ödemesi, yaklaşık 24 buçuk milyon dolardı. 2003-2023 döneminde söz konusu ödeme, 73 milyon dolara çıktı. Cumhurbaşkanının imzasıyla yayınlanan Orta Vadeli Program’a (OVP) göre ise 2024-2026 döneminde, devletin bütçesinden her gün yapılacak faiz ödemesi, yaklaşık 113 milyon dolar olacak. Milletin bankalara olan borcunun artan faiz yükü yetmedi, bir de bütçenin faiz yükünü taşıtacaklar. Bunu ödemek için milletimiz önümüzdeki üç yılda daha çok çalışacak, daha çok vergi ödeyecek. Atalarımız ne güzel söylemiş: ‘Hilekârdan yumurta alan, içinde sarısını bulamaz.’
‘İCRA DAİRELERİNDEKİ DOSYA SAYISI…’
Milletin gelirini enflasyonla pul eden hükümet, şimdi milletin kredilerini kesme, kredi kartlarına sınır getirme hazırlığında. Diğer taraftan son faiz kararından sonra, ihtiyaç kredilerinin faizleri yüzde 60’a dayanmış vaziyette. Kredi kartı gecikme faizleri aldı başını gitmiş durumda. Borcu borçla çeviren vatandaşlarımız için, maliyetlerin giderek artacağı, ödemelerin çok zorlaşacağı bir dönem başlıyor. Nitekim ilk 9 ayda icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 60’a yakın artmış, 10 milyonun üzerine çıkmış. İlk 8 ayda, 95 bin çeke karşılıksız işlemi yapılmış. Karşılıksız çek tutarı yüzde 163 artışla, 31,4 milyar liraya yükselmiş. Uluslararası Para Fonu bile, Türkiye ile ilgili son 4. Madde raporunda, yüksek enflasyonla artan konut ve gıda harcamalarının dar ve sabit gelirle çalışanların boğazını nasıl sıktığını anlatıyor.
‘MİLLETİMİZ HER GEÇEN GÜN DAHA DA EZİLİYOR’
Ülkede çalışanların yarısından fazlası, açlık sınırının altındaki asgari ücret ya da civarında bir ücrete talim ediyor. Çalışmayan aç, çalışan da aç. Millet sadece yoklukla değil, açlıkla da sınanıyor. Diğer taraftan, elinde biraz parası olan da eriyip gitmesin diye borsaya yöneliyor. Olmayacak hisseler, olmayacak fiyatlara çıkıyor. Hükümetin kerameti kendinden menkul sözde alimleri de ‘Borsaya yatırım yapın’ fetvaları veriyor. Yarın öbür gün, buraya para yatıranların Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmaları, bir kere daha piyasanın köpekbalıklarına yem olmaları eğer tedbir alınmazsa kaçınılmaz. Parası olan vatandaşlar da paralarını hızla yurt dışına kaçırıyor. Son üç yılda vatandaşların yurt dışı portföy yatırımları, 4 katına çıkmış. Değerli hocamız Korkut Boratav’ın ifade ettiği gibi, ekonomide çökmeden çok daha tehlikeli bir süreci yaşıyoruz. Ekonomi ve devlet yönetimi çürüyerek dağılıyor. Sadece çökme olsa, çöken kaldırılır. Ama bu çürüme öylesine sinsi ki burunlar bu kokuya yavaş yavaş alıştırılıyor. İnsanlar yaşanan felaketi giderek kanıksamaya başlıyor. Saray, şürekası ve ekonominin parazitleri, bu leş kokulu ortamda semirirken milletimiz her geçen gün daha fazla eziliyor.
BAKAN TEKİN’E ‘ÖNLÜK’ TEPKİSİ
Bu çürüyen yönetimin emekliye ettiğini, akrep etmez. Emekliyi haziranda mağdur ettiler, maaş artışı vermediler. Sonra tepki görünce ekimde emekli aylığına düzeltme diye bir fısıltıyı, emeklilerin kulağına üflediler. Ama Erdoğan, ABD dönüşü ‘Ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir’ dedi. Emekliye kapıları önümüzdeki senenin başına kadar kapadı. Şimdi bakanları ve partisi lafı çevirmek için kıvranıp duruyorlar. Biri çıkıyor, ‘Bütçenin durumu malum, idare etmek lazım’ diyor; öbürü, ‘Zam olmasa da bir ikramiye olabilir’ diyor. Cumhurbaşkanı yardımcısı da ‘Yıl sonuna kadar inşallah düzenleme yapacağız’ diyor. Badel harabül Basra, Basra harap olduktan sonra…
Bu çürüyen rejimde, çocuklar okula aç gidip aç geliyor. Bu ülkenin vatandaşları, hep bir ağızdan çocuklara her gün okulda bir öğün ücretsiz yemek isterken hükümet, olan sınırlı yemeği de kaldırıyor. Bakan Bey, öğrencilerin açlığıyla uğraşacağına, Atatürk’e hakaret eden öğrenciler yetiştiren bu çarpık eğitim sistemini düzeltmek için kafa yoracağına, özel okullarda asgari ücret altında çalıştırılan öğretmenlerimizin derdine derman bulacağına, öğretmenlere önlük giydirmenin peşinde.
AKARYAKIT FİYATLARI ÜZERİNDEN ELEŞTİRİ
Dünyada tarımın başladığı, bastonu diksen yeşerten bu bereketli topraklarda, yoksulluğu geçtik açlığı konuşuyoruz. Erzurum’da piyasanın az altında fiyata 1 kilo et alabilmek için insanlar, sabahın 6’sında kuyruğa giriyor. Kimi görüntü alan basın mensuplarından utanıyor, kimi ‘Çek kardeşim, yönetenler halimizi görsün’ diyor. Kuyruktaki bir vatandaş, ‘Bizi bu hale koyanların vicdanları rahat mı’ diye soruyor. Bir başkası da araya girerek ‘Suç bizde. Her defasında bunlara oy veriyoruz’ diye hayıflanıyor. Ekim ayında, elektriğe yüzde 30 civarında zam haberleri geliyor. Seçimden önce ülkenin dört yanından petrol fışkırıyordu. Hatta öyle bir petrol bulunuyordu ki çıktığı gibi traktörüne koy, çalıştır diye hikayeler anlatılıyordu. Şimdi, mazot da benzin de 40 lirayı buldu. 200 liralık yakıt alsan, ibre kırmızıdan yukarı çıkmıyor ama Erdoğan, dışarıda gazetecilere İstanbul’da enerji hub’ı kurmaktan bahsediyor.
‘HER ŞEY ERDOĞAN’A LGBT’Yİ HATIRLATIYOR’
Biz, ‘Zamlar zam olmaktan çıktı, zulme döndü’ demiştik. Artık en yakınlarındaki ortakları bile, ‘Bu enflasyon, bu pahalılık azap değil de nedir’ diye soruyor. Ama hükümet, hiç oralı değil, Erdoğan’ın aklında varsa yoksa LGBT renkleri var. Ona her şey LGBT renklerini hatırlatıyor. En son yandaş basına Birleşmiş Milletler (BM) duvarlarında LGBT renklerini gördüğünü anlatıyor. Buradaki liderlerden bir tanesi LGBT’ci diye dedikodu yapıyor. Bunun üzerinden aile, ahlak dersleri anlatıyor. Ya gerçekten kendi de şürekası da dünyadan habersiz ya da bilerek BM’nin ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ hedeflerini anlatan boyalı merdivenlerine, salon süslemelerine LGBT renkleri diyor. Arkasına da seçim taktiği olarak kullanacağı belli olan anayasa değişikliği önerisini ekliyor. Buradan TÜİK yetkililerini de uyaralım: İnternet sitenizden Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri sayfasını kaldırmazsanız sizin de Erdoğan’ın hışmına uğramanız yakındır. Erdoğan, kalkınmadan bihaber ama milleti bölmekten, içinden düşman çıkartmaktan bir türlü vazgeçmiyor. Erdoğan, gerçekten aile yapısını önemsiyorsa ülkede aileleri asıl dağıtanın, boşanmaları artıranın, ahlakı bozanın kendi eseri olan enflasyon, hayat pahalılığı, geçim derdi olduğunu kabul etmelidir. Geçen yıl bu ülkede, 181 bin çift boşanmış, boşanmalar hızla artıyor. Erdoğan, önce ekonomiye bunlara bir çözüm aramalıdır. Milleti bölmek için yalana, dolana; gözünü boyamak için anayasa değiştirmeye sarılacağına asıl bulabiliyorsa bu çürümüşlüğe çare bulmalıdır.
‘SAYIŞTAY RAPORLARI’NA DEĞİNDİ
Bu çürüyen rejimde, devlet yönetimi ve kurumlar da büyük bir hızla çürüyor. Sayıştay’ın her tarafı budanmış, sansüre uğramış raporlarıyla bile devlet yönetiminde nasıl bir çürümenin yaşandığı ortada. Kurumlar Sayıştay’a bilgi vermiyor, veren de yarım yamalak veriyor, gelir tahmini yapıyorlar, gerçekleşme tahminden yüzde 25 bin 316 oranında sapıyor. Bu tahmin değil, tamamen atmasyon. Millete sabır telkin eden ama itibardan hiç tasarruf etmeyen sarayın yıllık harcamaları, yapılan revizyonlarla 6 milyar liraya dayanıyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın milyonlarca lira yardım ettiği dernekte antrenör var, sporcu yok. İhaleler bölüne bölüne yasal sınırın altına düşülüyor, ihaleyle alınması gereken mal ve hizmetler, doğrudan temine dönüştürülüyor. İstisna maddesine uymadığı halde pek çok ihale, istisna maddesi kullanılarak yapılıyor.
“ERDOĞAN, YURT DIŞINDAKİ ORTAKLARINA ‘5 MİLYON MÜLTECİYE EV SAHİPLİĞİ YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ’ DİYOR. BİR DE BİZİ ŞİKAYET EDİYOR”
Hükümete, ‘Dövizle borçlanmayın, döviz borçlarını Türk Lirası’na çevirin’ dedik, durduk. Biz bunları söylerken ‘Tek kuruş vermiyoruz’ dedikleri döviz garantili Kamu-Özel İşbirliği projelerine, Sayıştay raporlarına göre, milletin bütçesinden milyarlarca lira aktarmışlar. Şehir hastanelerine ödenen garantilerin hesabı ise belli değil. Hazine garantili borçlar, tek bir yılda kur farkından dolayı 123 milyar lira artmış. Yetmez, Hazine’nin borç yükü seçimden bu yana 1 trilyon 287 milyar lira artarken bu artışın 963 milyar lirası, yani yüzde 75’i döviz cinsi borçların TL karşılığındaki artıştan gelmiş. Bu çürüyen rejimde, bir taraftan milletimiz hızla kutuplaştırılırken cumhuriyetimizin üstüne inşa edildiği milletin birliği ve dirliği giderek yok oluyor. Yeni yeni millet tanımları ortalarda dolaşıyor. İtalyan Başbakanı, ‘Ülkemi Avrupa’nın sığınmacı üssü yaptırmam’ derken; Ürdün Kralı, ‘Daha fazla sığınmacıya ev sahipliği yapacak gücümüz ve kaynağımız yok. Suriyeliler geleceklerini misafir oldukları ülkelerde değil, kendi vatanlarında aramalıdır’ diyerek ülkesinden yana tavrını net şekilde ortaya koyuyor. Ama Erdoğan, yurt dışındaki ortaklarına ‘5 milyon mülteciye ev sahipliği yapmaya devam edeceğiz’ diyor. Bir de bizi şikâyet ediyor. Tepkiler çığ gibi büyüyünce bu kez, partisinin Grup Başkanvekili yurt içinde, ‘Reis öyle demek istemedi’ diye top çevirmeye kalkıyor. Erdoğan’ın sözleri de misyonu da gayet açıktır.
Herkese Sorosçu diye saldıran BOP Eşbaşkanı, Soros bundan 8 yıl önce bu sığınmacılarla ilgili ne dediyse onu aynen tatbik etmektedir. Soros, sığınmacıların Türkiye’de durmasının daha ucuz ve daha verimli olduğunu söylüyor, Avrupa ve Türkiye arasında yapılacak bir anlaşmanın temel hedefinin bu olması gerektiğini anlatmıştır. Sarayda oturan Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı da AB ile Geri Kabul Anlaşması tereddütsüz imzalamıştır. Üç para-beş kuruş karşılığında, Türkiye’yi AB üyesi yapmaktan vazgeçmiştir. Şimdi saray ve şürekası, bir taraftan milletin çeşitliliği laflarını ortaya atmaktadır; diğer taraftan da yandaş gazetecilere, sığınmacıları bağrımıza nasıl basmamız gerektiğini anlatan videolar çektirmektedir. Bu izan fukaraları da ‘Sığınmacılarla tek milletiz’ demeye kadar işi götürmektedirler. Büyük devlet adamı önderimiz Atatürk’ün ifadesiyle, ‘Millî benliğini bilmeyen milletler, başka milletlere yem olurlar.’ Kendi aklınca ithal bir millet yaratmak isteyenler, kürekleri tarihimizin akışının tersine çekmeye çalışan emperyalizmin projelerinin maşaları, dün olduğu gibi bugün de hezimete uğrayacak, bu girişimleri tarihin tozlu rafları arasında yerlerini alacaktır. Biz, canımız ve kanımız pahasına aldığımız Anadolu ve Rumeli topraklarının kirli hibrit savaş oyunlarıyla emperyal heveslere peşkeş çekilmesine dün izin vermedik, bugün de izin vermeyiz.
‘CAN ATALAY’ TEPKİSİ
Bu çürüyen rejimde, kurumların, kavramların, düşüncelerin yanında belki de en çok devletin temel direği olan adalet çürüyor. Ülke vahşi batıya döndü. Her gün ülkenin bir köşesinden çatışma haberi geliyor. Hatay’ın seçilmiş milletvekili, gerçekleri yazan gazeteciler içeride, yasa dışı bahis baronlarının mahkemelerce serbest bırakılması için oyun üstüne oyun oynanıyor. Azerbaycan’ın mafyasını Antalya’da vuruyorlar, yeğenine İstanbul’da ateş açıyorlar, arabalarda tam otomatik suikast silahları bulunuyor. Gürcü mafyası Trabzon’da, İsveç mafyası İstanbul’da çatışıyor. İsveç basınının yaptığı, ‘Kara Mamba’ lakaplı mafya şefinin parayla Türkiye Cumhuriyeti pasaportu aldığı haberleri yazılıp çiziliyor. Bu kara düzenin sahipleri, kara paralarını da yanlarında getiriyor. Esenboğa’da yakalanıp yerlere yatırılan mafya, yurt dışından getirdiği paraları Varlık Barışı’yla ülkeye nasıl sorgusuz, sualsiz soktuğunu ifadesinde tek tek anlatıyor.
‘895 MİLYON EURO BORÇ’ SORUSU
Hep söyledik, Türkiye’nin kaynağı belli, güvenli, anlık değil; sürekli yeni iş, aş sağlayan temiz finansmana ihtiyacı var. Ama yönetenlere güven kalmayınca sermaye kaçıyor. Bu defa cin fikirler devreye giriyor. Aflarla kirli parayı yıkama merkezine dönen ülkemiz, mafyalara cennet; vatandaşa cehennem oluyor. En son Hazine ve Maliye Bakanı, Dünya Bankası’ndan 800-900 milyon euro borç bulduklarını sosyal medya hesabından duyuruyor. Oysa bulduk diye bayram ettikleri bu para, üç aşağı beş yukarı bunların müstafi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının yıllar önce Ankapark’a gömdüğü para kadar. Soruyoruz; yatırımı, ihracatı bırakmışlar her yerden borç dilenen, sonra da ‘895 milyon euro borç bulduk’ diye sevinen, sosyal medyada duyurular yapan dünyada başka kaç hükümet vardır?
‘YÜZDE 30 İLE ÜLKENİN YÜZDE 100’ÜNE EL KOYMAK’
Bu hükümet bu ülkenin, bu milletin hiçbir derdine derman olamaz. Seçimden sonra yaptığı ve yapmadıklarıyla bunu ispatladı. Şimdi Erdoğan, partisinin yüzde 30’un da altına inen oyuyla seçim kazanmak için her yolu denemek istiyor. Bütün ümidi, muhalefeti ne yapıp edip dağıtmak. Yüzde 30 ile ülkenin yüzde 100’üne el koymak. Havuz gazetelerinde kendi belediyelerinin rezilliklerinin üstünü örtüyor, bizim belediyelerimize ise kara çalmaya çalışıyor.
Hükümet, belediyelerimizin hizmetlerini önlemeye çalışırken iktidarın çoğunlukta oldukları belediye meclisleri de hemşerileri için çalışan CHP’li başkanları engelliyor. Ankara’da atık su arıtma tesisi için bulunan dış kaynaklı krediyi, Erdoğan onaylıyor ama Cumhur İttifakı’nın çoğunlukta olduğu Belediye Meclisi, buna taş koyuyor. İstanbul’da belediyemizin otizmli ve down sendromlu çocukların kullandığı merkez haline getirdiği spor tesisini, kendi ilçe belediyelerine devrediyorlar. Özel ihtiyacı olan çocuklarımıza verilen hizmeti engellemeye çalışıyorlar. Ama onlar ne yaparlarsa yapsınlar, CHP’li başkanların yönettiği belediyelerde vatandaşlarımız rahat bir nefes alıyor. Daha önce görmedikleri hizmeti alıyorlar.
Kongrelerimizi bitiriyoruz. Yarın, Parti Meclisimiz, Kurultay tarihine karar verecek. Bu ülkenin aydınlık yarınlarına inananlar olarak bu süreçten de yenilenerek, güçlenerek çıkacağız. Ülkemizi, kifayetsiz muhterislerin elinden kurtaracak yolun kapısını açacağız. Milletimizi bölüp parçalayarak yalanla, hileyle, hurdayla siyaset yapmanın sonuna gelindi. Meydanlarda söylenen yalanların faturası ağır oldu. Milletimiz önümüzdeki seçimlerde kendine bunca zulmü reva görenlere, sandıkta mutlaka cevabını verecektir.”
Öztrak, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Kongre süreci ile ilgili soru üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“Bütün partilerde olduğu kadar, bizde de kongre süreçlerinde istenmeyen manzaralarla karşılaşabiliyoruz. Bunlar hakkında da gerekli incelemeleri yapıyoruz. Ama, öyle görünüyor ki bu soruyu soranlar, uygar tartışmaları da kavga diye sınıflandırıyorlar. Kongrelerdeki her demokratik tartışmayı, her kongrede kavga var diye sunmanın ve sormanın da neye hizmet ettiğini dinleyenlerin takdirine bırakıyoruz. Bu soruyu soranların bugüne kadar Erdoğan’a; bakanlar kurulunda çıkan kavgaları, tekme-tokat iddialarını, Cumhur İttifakı partilerinin kongrelerinde uçan sandalyeleri sorup sormadığını da doğrusu merak ediyoruz.”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili destek açıklamalarının anımsatılması üzerine Öztrak, şunları söyledi:
“Vefayla, siyasi ahlakla bunun ne alakası var? Bu kişiyi tutuklayan İçişleri Bakanlığı. Siyasi ahlak, bir suç söz konusuysa o suçun üstüne amasız, fakatsız gitmeyi gerektirir. Kendi ittifaklarının İçişleri Bakanı bu soruşturmayı yürütüyor. Şimdi bu soruşturma süreci devam ederken Bahçeli’nin, ‘Soylu’nun arkasındayız’ açıklaması manidardır. Bu, aynı zamanda soruşturmaya müdahale anlamına gelir. Diğer taraftan yerel seçimlerde iş birliği tartışılırken, MHP’den gelen bu açıklama AK Parti Genel Başkanı’nı yargıya müdahaleye davet olarak da okunabilir. Kaldı ki; Bahçeli’nin mafya yapıları ile münasebetleri fotoğraf albümler ile ortadadır, sakladığı bir husus da değildir.”